Kilimli Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece
Kilimli Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece
Kilimli Evde Masaj arada bir de insanoğlu geçerdi. Kaba kütükten yapılmış masif masayı, tahta sıralan, dolapları, rafları severdim. Dökme demirden ocak, kıvılcımlar saçarak yanardı. Pirinç takımlar parlar, çeşit çeşit, boy boy bakır sahanlar, tencereler rafları doldururdu. Kepçeler, süzgeçler, tavalar sıra sıra duvarlarda boy gösterirdi. Rengârenk porselen tabaklar, mutfağa neşeli bir renk katarlar; kâseler, fincanlar, bardaklar, sürahiler, kavanozlar, taslar ayrı bir şenlik getirirlerdi. Kilimli Evde Masaj dökme demirden, pişirilmiş kilden, porselenden, alüminyumdan, bakırdan, tenekeden, çeşit çeşit, renk renk ve sayısız tencereler, tavalar, çorba kâseleri, et tabaklan, sosluklar, rendeler, değirmenler, merdaneler, pasta kalıplan, maşrapalar, ölçekler; neler de neler!! Koridorun öteki ucunda, kumruların koklaştığı yanda süthane vardı. Burada, cilalı tahtadan ve sırlanmış topraktan büyük tekneler, karaağaçtan yayıklar, koca koca tereyağı topaklan, beyaz muslin örtüler altında kat kat peynirler dururdu. Bütün bu sağlığa uygun temizlik ve çıplaklık ile süt çocuklarını anımsatan koku, ardıma bakmadan kaçmam için yetip de artardı. Fakat, meyvelerin saklandığı odaya gitmeye bayılırdım.
Kilimli Evde Masaj
Kilimli Evde Masaj elmalar, armutlar, tepsilere dizilip olgunlaÅŸmaya bırakılırdı burada. Fıçılar, ÅŸiÅŸeler, tavandan asılı sosisler, jambonlar, iplerle baÄŸlanmış demet demet soÄŸanlar, kuru mantarlarla dolu kilere uÄŸramayı da pek severdim. La Grilliere’de lüks adına geri kalmış ne varsa, hepsi de bodrum katında gizliydi. Bahçe de, en azından evin üst katlan kadar sevimsiz ve soÄŸuktu. Ne bir çiçek, ne bir bank, ne de şöyle oturup da kitabını okuyabileceÄŸin güneÅŸli bir köşe. Evin önündeki büyük taÅŸ merdivenlerin hemen karşısından bir dere akardı. Hizmetçiler, evin büyük çamaşırını, koca koca tahta tokaçlarla burada yuÄŸup yıkarlardı. Derenin öte yakasındaki çimenlik, ÅŸatodan da eski bir yapıya kadar uzanırdı. Eski koÅŸum takımlarıyla dolu, örümcek aÄŸlarıyla kaplanmış olan bu yapıya “arka taraf’ denirdi. Bu yapının tarafındaki ahırlarda, durmadan kiÅŸneyen üç dört at vardı.
Eniştem, halam, kuzenlerim, bu dekora pek uygun düşen bir yaşantı sürerlerdi. He1ene halam, sabahın altısında kalkar, evde ne kadar dolap varsa, köşe bucak yoklardı. Evde o denli hizmetçi varken, iş yapmasına hiç gerek yoktu. Arada bir yemek pişirir; eline iğne iplik almazdı. Bir kerecik olsun kitap okuduğu görülmemişti. Fakat gene de, kendine ayıracak bir tek dakikası olmadığından yakınıp dururdu. Bodrumdan tavan arasına, tavan arasından bodruma, durmadan gidip gelir, burnunu sokmadığı bir kapı, didiklemediği bir dolap, köşesini bucağını karıştırmadığı bir yer kalmazdı. Eniştem dokuza doğru aşağı iner, koşumlukta tozluklarını parlatır, sonra atını eğerlemeye giderdi. Madeleine, hayvanlarıyla haşır neşir olurdu. Robert, yataktan çıkmak bilmezdi- Öğlen yemeği hep geç yenirdi. Yemeğe oturmadan önce Maurice amca, büyük bir titizlikle salatanın yağını, sirkesini koyar, tahta kaşıklarla evire çevire karıştırırdı. Yemeğe başlarken, kavunların iyi mi çıkacağı üzerine hararetli bir tartışmaya girilir; yemek bitince armutların Çeşidi üzerinde karşılaştırmalar yapılırdı.








Son yorumlar